Reklam filmleri günümüzün en önemli, içerisinde birçok detayı içerisinde barındıran, üzerine kitaplar yazılmış ve bir blog yazısına sığmayacak kadar önemli bir konudur. Her sene onlarda ödül sadece reklam filmleri alanında dağıtılmaktadır. Bu iş şöyle yapılmalıdır demek için sayfalarca yazı yazsak yine yetmez, çünkü içerisinde hayal gücü ve onlarca teknik barındıran bir işi kelimelerle ifade etmek oldukça zordur. Biz bu yazımızda reklam filmi neden bir ihtiyaçtır kısaca bundan bahsedelim.
Değişim denilince çoğumuzun tedirgin olması oldukça normaldir. Çünkü alışılanların dışına çıkma düşüncesi bile riskli bulunur. Ama eğer değişimlere ve yeniliklere hazırsanız korkmanıza ve tedirgin olmanıza asla ama asla gerek yok. Tüm değişimler peşinde büyük fırsatlar ve avantajlar sunar. Hızla değişen bir dünyada değişime her zaman açık olmalı, bu avantajları ve fırsatları iyi değerlendirmelisiniz.
Firmalar hedef kitleye ulaşmak, akılda kalmak, tercih edilebilir olmak ve en önemlisi “Ben buradayım” demenin en etkili yöntemlerinden biri olduğu için reklam filmlerini tercih etmektedir. İlginizi çeken, merak uyandıran, etkileyen hatta duygulandıran bir reklam filmi; ağzınıza takılan, aklınıza gelen bir reklam müziği elbette ki olmuştur. Reklam filmlerinin amacı da tam olarak budur. Zihinlerinizde o markaya ait alışkanlıklar uyandırmak, bağlılık sağlamak.
Örneğin yeni tanıştığımız birinin siması bize tanıdık geliyorsa daha samimi hissederiz. “Sanki daha önce karşılamışız gibi rahatım” deriz ya, markalarda en azından bunu sağlamak isterler.
Genelde adını her gün duyduğunuz ve televizyonlarda gördüğünüz bir markanın ürünlerini, hiç adını duymadığınız bir markanın ürünlerine tercih edersiniz. Bunun sebebi o markanın sizin zihinlerinizi bıraktığı güvenilirlik hissidir.
Reklam filmleriyle hedef kitleye ulaşmayı tercih eden ve bu konuda çalışmalar yapan firmalar kendine ve ürününe daha çok güveniyor hissi uyandırır. Bu yüzden sizlerde hayatınız da illa ki “adını bile bilmediğin markalar” ile başlayan cümleler duymuşsunuzdur.
Tabi ki sadece kendini tanıtmak akıllara kazınmak için değildir reklamlar, eğer öyle olsaydı sadece yeni markaların reklamlarını görürdük. Kendini kanıtlamış, adını duyurmuş ve bilinirlik kazanmış markaların reklamlarını çok daha fazla görürüz mesela. Reklamlar markaların; yeni bir ürününün çıktığını duyurmak için, toplumsal bir mesaj vermek için, kendini hatırlatmak için gibi birçok sebeple “Ben buradayım ve güçlenerek devam ediyorum” deme şeklidir.
İster nihai müşteriye hizmet verin ister endüstriyel pazara her koşulda hedef kitleniz güçlü ve güvenilir olmanızı bekler. Reklamlar size bunu dile getirmenizi sağlayan en güçlü araçlardır
“Ben buradayım” demekten daha önemlisi ise nasıl dediğinizdir. Hedef kitlede merak uyandırmak, dikkat çekmek, farklılık ve en önemlisi anlaşılır olmak sizi asıl amacınıza götürür.
Eğer mevcut bir pazar içerisinde kendinize yer bulmak veya bu pazardaki payınızı arttırmak istiyorsanız sesinizi duyurmalısınız. İşinizin en iyisi olsanız, çıkardığınız ürünlerin kalitesi bütün rakiplerinizden çok daha iyi olsa hatta buna rağmen çok daha ucuza satışını yapsanız bile kimse sizi bilmezse bütün bunların hiçbir önemi olmaz.
Reklama başvurmazsanız başarılı olamazsınız diye bir şey tabi ki yok. Yaptığınız iş her ne ise bu işe gerekli özeni gösterdiğiniz zaman elbette fark edilir olacak ve kulaktan kulağa daha da yayılıp günden güne daha fazla kitleye seslenmiş olacaksınız. Ama daha önce de bahsettiğimiz gibi “zaman öldürmek en pahalı ve maalesef telafisi olmayacak kadar kötü bir harcamadır.” Reklam bütün bu süreci hızlandırmak ve sesinizi duyamayacak kulaklara da sesinizi duyurmak için vardır.
Ve gelelim en önemli konulardan birine, “Reklamın iyisi kötüsü olmaz derler” sözünü duymuşsunuzdur. “Derler” deniliyor, çünkü bu sözün arkasında duracak kimse çıkmamış sanırız.
Elbette ki reklamın iyisi kötüsü olur. Hele ki günümüzde, dijital dönüşüm dönemi dediğimiz bu süreçte, dünyanın bir ucundaki firmanın ürünü dünyanın diğer ucundan talep görüp alınıyorken ya da boykot edilip kötüleniyorken reklamın iyisi kötüsü olur. Ne yaptığınız, nasıl yaptığınız, yaparken nelere dikkat ettiğiniz gibi birçok kavram nihai tüketicinin ve alıcı firmaların üzerinde durduğu önemli detaylar. Hele ki rekabet içerisinde olan bazı firmaların, karalama kampanyaları gibi birçok yöntemle birbirilerine olan saldırılarının sonuçlarını elbette ki duymuş sonuçlarını görmüşsünüzdür. İletişim çağından yine dünyanın bir ucunda ki tüketicinin cümlelerini, dünyanın diğer ucunda ki başka bir tüketici saniyeler içerisinde görebiliyorken bu gibi durumların firmanızın başına gelmeyeceğine kim taahhüt verebilir ki?
Böyle bir noktada yapılması gereken çalışmalara “dijital mecra itibar yönetimi” denilmekle birlikte bundan öncesinde var olması gereken bazı noktalar olması işinizi garantiye almanız için mühim önem taşımaktadır.
“Marka olmak” blog yazımızda bahsettiğimiz gibi marka olmanın birçok adımı ve bu atılan her adımın getirileri vardır. Marka güveni sağlamak da bunlardan bir tanesidir. Güven temellerinin günümüzde çok zor atıldığını düşünecek olursak bu noktaya gelinmesi epey bir zordur. Güven ortamı oluşması için elbette ki önce tanınmak gerekmektedir.
Dünya değiştikçe mesafeler kısalır, dünyanın hem ne kadar büyük hem de ne kadar küçük olduğunu anlamak artık çok kolay. Ve dünya değiştiği sürece yeni pazarlar ortaya çıkacak, var olan bazı pazarlar büyürken bazıları küçülecek ama değişmeyen şeylerinden biri markaların hedef kitlelerine ulaşma ihtiyacı olacak.